Burjuvalar, bilimi ve üretim tekniklerini sahiplenerek imparatorlukları parçalayıp ulus devletler inşa ederlerken; temsili demokrasi ve buna bağlı olarak parlamentoyu koydular kitlelerin önüne. Milliyetçiliği ise ulus devlet dini olarak pazarlamayı başardılar. Öyle ki, zamanla semavi dinler yetmiyormuş gibi, milliyetçilik ulus devletlerin en güçlü dini haline getirildi.
Marksist sol ise, komünizm adına proletarya diktatörlüğü söylemi hariç herhangi bir proje üretmeden proletarya kanalı ile burjuvazinin devletini ele geçirerek komünizmin inşa edilebileceğini öne sürdü. Komünizme geçildiğinde devlet sönümlenecekti. Bunları öne sürdü, ama devletlerin sönümlenmesi, sınırların kaldırılması neticesinde kentler, kasabalar, köyler nasıl yönetilecek? Üretim dağıtım, paylaşım nasıl ve kimler tarafından planlanacak? dünya bir merkezden mi yönetilecek? (Ki, bunu iddia edenler var.) Yanı sıra proletarya haricindeki sınıf ve katmanlar komünizm inşasında yer almayacaklar mı? Bu sınıflar proletaryaya mı tabi olacaklar? Proletarya diktatörlüğü sürecinde zorla mı komünist yapılacaklar? Hatta Marks “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor” derken, Dünya’nın diğer bölgelerinde ne kapitalizm ne de proletarya mevcut değildi. O bölgeleri de zorla komünist mi yapacaklardı? Çünkü beklenti, Avrupa devriminin dünyayı da komünistleştirebileceği idi.
İnsanlığın, doğal ve organik olan Komün yaşamından köleci devletli yaşama zorla geçirilmesi bir karşı devrimdi. İhtiyacımız olan (hatta zorunlun olan) ise, insan yaşamını günümüz somutunda yeniden komünleştirmek. Bu da ancak içinde yaşadığımız devletli sistem olan kapitalist emperyalizmi yok edecek kalıcı, toplumsal bir devrimle mümkün. Zira günümüze kadar sayısız köle ve köylü isyanları, kapitalist dönem de de büyük devrimler komünal inşa için yeterli ve kalıcı olamamıştır.
Çocukluğumda, büyüklerin “Allah zihin açıklığı versin” diye dua ederek okula gönderdiklerini anımsarım. Jiddu Krishnamurti söz konusu temenniyi doğrular nitelikte ,”Bir insan her hangi bir inanç, ideoloji ve ön yargı ile zihnini doldurmuşsa o kişi zihnini boşaltmadan asla yeni şey öğrenip değişemez, değişebilmesi için zihnini açık tutması gerekir.” der. Çocukluğumdaki temenni ve Krishnamurti’nin sözü geçen yaz yaşadığım bir olayı anımsattı.