Yazar: The Mayapple Enerji Dönüşümü Kolektifi  1

(Cara N. Daggett, Christine Labuski and Shannon Elizabeth Bell)

Cara daha önceki iki (bkz: https://autonomy.work/?s=cara) yazısında kadın düşmanlığı, fosil yakıtlar ve yeşil tekno-vizyonlar arasındaki ilişki hakkında yazmıştı. Bu enerjik erkeklikler – petro, ekomodern ve benzerleri- dünyaya yönelik çıkarcı bir yaklaşımı yansıtmaktadırlar: Sınırsız miktarda ucuz yakıt arayan ve bu nedenle adil bir geçiş bir yana, gerçekten sürdürülebilir bir geçiş sağlayamayan bir yaklaşım. Bu tür zorluklarla yüzleşirken, bu yazıda soruyoruz: Alternatif bir feminist enerji sistemi neye benzeyebilir? Dünya çapında feminist akademisyenlerin ve aktivistlerin bilgeliğinden ve pratiğinden yararlanan bir sistem neye benzeyebilir?

Feminizm ve enerji planlamasını bir araya getirmeye çalışmak şaşırtıcı görünebilir ancak durum böyle olmamalı. Feminist bir merceği benimsemek, 'iktidarın' nasıl işlediğine dair onun özgün uzmanlığından yararlanmamızı sağlar: erkek-kadın veya doğa-kültür gibi doğallaştırılmış, ikili karşıtlıkların yarattığı adaletsizlikten tutalım da; engellilik, ırk, sınıf ve cinsellik gibi baskı kategorilerinin çoklu ve iç içe geçmiş olarak kesişimsel bir anlayışa kadar.

Dünya çapında feminist akademisyenlerin ve aktivistlerin bilgeliğinden ve pratiğinden yararlanan alternatif bir feminist enerji sistemi neye benzeyebilir?

Daha iyi enerji sistemleri hayal etmek için, iktidara ilişkin önemli soruları göz ardı edemeyiz. Çünkü enerji ilk etapta önemli bir maddi kaynak (yakıt) olsa da, aynı zamanda ve işin belirli çabaların diğerlerine göre daha değerli olduğu bir alan olarak nasıl organize edildiği üzerine konuşmanın da bir başka yoludur. Enerji sistemlerine eleştirel bir şekilde yaklaşmak, iktidarın bu çok yönlü doğasını kavramayı gerektirir: bu feminizmin iyi bir şekilde yerine getirdiği bir görevdir.


Feminist Enerjiyi Hayal Etmek

Feministler pek çok iktidar ilişkisi türüyle ilgilenmektedir, ancak özellikle hane, aile ve diğer ev içi düzenlemelerindeki iktidar ilişkileri incelemelerinden çok şey öğrendik. Her türden aile ve topluluğun, özellikle de bağımlı üyelere bakım sağlayanların, düzenli bakım ve ilgi göstermesi -kadınlaştırılmış ve ırksallaştırılmış işler- gerekir. Enerji açısından, kapitalist ve üretimci talepler -örneğin "tam zamanlı" ücretli işe bağlanmak, ücretsiz ve düşük ücretli bakım işi yapmak ya da yiyecek ve barınma masraflarını karşılamak için "fazla mesai" veya birden fazla işte çalışarak ek saatler harcamak- çoğu zaman birçok insanın çalışmayı, üretmeyi ve tüketmeyi tercih edeceği alternatif ritimlerin yerini almaktadır.

Buna karşılık, enerji sistemlerine feminist bir yaklaşım, bakım ve bağımlılık ilişkilerini enerjinin yeniden dağıtım planlarının merkezine koyacak ve kâr ya da üretkenliğin buyruklarına göre değil, refah için yeterli enerji sağlamayı amaçlayacaktır. Birleşik Krallık'taki Feminist Yeşil Yeni Düzen çağrısında ya da Ekvador'daki Acción Ecológica'nın çalışmalarında veya Afrikalı eko-feministlerden oluşan bir ağ olan NSS'de (Çözüm Biziz) olduğu gibi, bu gibi feminist fikirler dünya çapında çiçek açmaktadır.

Feminist enerji sistemlerinin yukarıdan aşağıya tek bir modeli veya ölçeği takip etmesi gerekmez; daha ziyade farklı toplulukların ekolojilerini ve ihtiyaçlarını yansıtmalıdır. Bununla birlikte, enerji alanında çalışan uygulamacılar, mühendisler ve topluluk örgütleyicileri, kesişimsel feminist içgörüleri enerji tasarım süreçlerine taşıyan bir rehberden faydalanabilirler.

Enerji, yakıt ve iletim hatlarından daha fazlasıdır. Cara'nın önceki bloglarının (bkz: https://autonomy.work/?s=cara) da gösterdiği gibi, kültürel değerleri, tüketim alışkanlıklarını, dini pratikleri, barınma ve gıda sistemlerini ve daha fazlasını içerir. Bu nedenle, enerjiye dört ana boyut (siyasi, ekonomik, sosyo-ekolojik ve teknolojik) üzerinden yaklaşmayı önererek her biri için feminist içgörüler sunduk (Şekil 1).

Boyut

Görüş

Politik

Demokratik, anti-sömürgeci, merkezi olmayan, çoğulcu, kamusal

Ekonomi

Kârı değil insanın ve insan ötesinin refahını ve biyoçeşitliliği önceleyen; büyüme zorunluluğunu reddeden; topluluk ekonomilerine ve pembe yakalı işlere2 önem veren

Sosyo-Ekolojik

İlişkisel; şeffaf; enerji üretiminin yarattığı şiddete karşı duyarlı ve bu şiddeti azaltma veya telafi etme çabalarına dahil olmuş bir özen kültürü inşa etmeye kendini adamış

Teknolojik

Dağıtılmış; topluluk odaklı ve ortak çalışmaya dayalı, heterojen ve çoklu

Şekil 1: Feminist Enerji Sistemleri

Her bir boyutu gözden geçirmek yerine (ayrıntılar için bakınız: https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S221462962030133X), bu yazıda bu vizyonu hayata geçirmek istiyoruz.

Enerji sistemlerine feminist bir yaklaşımın, şu anda iklim politikalarını tehdit eden iki ana anlatıya yanıt vermek için özellikle iyi bir konuma sahip olduğunu savunuyoruz: 'işler' ve 'bebekler'. Bunların her ikisi de -üretken çalışmanın önceliği ve aşırı nüfus tehdidi- enerji sorunlarına eril bir bakışı yansıtmaktadır.

 

Feminist Enerji ve İstihdam

Enerji politikalarında 'istihdam' söylemi, ister fosil yakıtların kullanımdan kaldırılmasıyla ortaya çıkacak işsizlik tehdidi, ister güneş ve rüzgar projelerinde daha iyi 'yeşil' işler vaadi olsun, tek amaçlıdır. Ancak odak noktası, üreme ve bakım faaliyetlerinin yanı sıra 'pembe yakalı işler' de dahil olmak üzere insanlı ve insansız yapılan, ücretsiz ve düşük ücretli işleri genellikle ihmal etmektedir.

Ayrıca, Kyle Lewis'in de yakın zamanda Autonomy blogunda tartıştığı gibi, enerji geleceğine yönelik birçok 'iş merkezli' yaklaşım, modern ücretli emek sistemini, iyi bir vatandaş olmanın, yiyecek, barınak ve sağlık hizmetini hak etmenin gerekli yolu olarak kabul etmektedir. Genellikle erilleştirilmiş olan yüksek teknoloji kullanan ve mavi yakalı enerji işlerine vurgu yapan istihdam anlatısı, mevcut ve eski maden çıkarma bölgelerinin çoğunda öne çıkan gerçek çalışma sorunlarına nadiren değinmektedir. Örneğin, kömür işlerinin uzun süredir düşüşte olduğu Appalachia'da, güvencesiz, düşük ücretli imalat ve hizmet işlerinde belirgin bir artış olmuş ve bu işler giderek daha fazla kadınlar tarafından yapılmaya başlanmıştır.

Son tahlilde, enerji istihdamı söylemi, özellikle fosil yakıt ekonomisindeki enerji işlerinin, insanı engelli hale getirebileceğini göz ardı etmektedir. Kara akciğer ya da mezotelyoma gibi hastalıklar hakkında bildiklerimizin çoğu, kömür madencileri ve aileleri tarafından yürütülen hayati öneme sahip engellilik adaleti çalışmaları sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu ışık altında, ‘crip’3 teorisyenleri engelliliği hem dünya inşası hem de yıkımının kolektif bir deneyimi olarak düşünürler. Bu, engelli insanları sadece yerel enerji ekonomilerine 'dahil etmek' değil, daha da önemlisi, bu yaşamlardan ve bedenlerden öğrenmek ve buna karşılık olarak ekonomik- sosyal sistemleri yeniden yapılandırmak anlamına gelecektir.

Örneğin, ‘crip’ teorisi tarafından şekillendirilen feminist bir enerji sistemi, fosil olsun ya da olmasın, tüm enerji üretiminin içerdiği bedensel ve gezegensel zararları kabul ederek, bu süreçlerin neden olduğu "sorunlarla baş başa kalarak" işe başlayabilir. Bu, "%100 yenilenebilir" veya "net sıfır emisyon" gibi hedeflere ulaşmaya daha az odaklanan ve zararları onarmaya; topluluğu ve ekolojik ilişkileri yeniden canlandırmaya daha fazla dayanan kolektif projelere yol açabilir. Meksika'da raydan çıkan bir mega rüzgâr projesini inceleyen Cymene Howe bunu "rehabilitasyon etiği" olarak adlandırıyor.

 

Feminist Enerji ve Bebekler

Bazı yeşil planlar daha fazla istihdamdan söz ederken, diğerleri daha fazla bebekten endişe ediyor. Atmosfer ısındıkça ve denizler yükseldikçe, insanlar da okyanus terimleriyle tasvir ediliyor: 'kabaran' bir nüfus, göçmenlerin 'gelgit dalgaları'. Nüfus sayılarına odaklanma, dikkatleri kapitalist üretim ve birikimden uzaklaştırmakta ve cinsellik ve hamileliği kontrol etmeye yönelik uzun süredir devam eden kadın düşmanı ve ırkçı çabaları yoğunlaştırmaktadır. Tarihsel olarak aşırı nüfus korkusu, elitlerin daha fazla ve daha iyi işçi üretmek adına üremeyi yönetme ve zorlama çabalarına; Kuzey Amerika'da yerli çocuklara yönelik yatılı okullarda olduğu gibi, diğer yaşam biçimlerini zorla ortadan kaldırmaya; ABD'de plantasyon rejimlerindeki tecavüz ve "Amerika'nın gelişmekte olan ekonomisini inşa etmeye yardımcı olmak için" zorla hamile bırakmadan zorla kısırlaştırmaya, tıbbi deneylere ve sağlık hizmetlerinde süregelen ırkçılığa kadar, Siyah kadınların üremesinin yüzyıllar boyunca kontrol edilişine yansımıştır.

Kısacası, üremenin kontrol altına alınması, her türden çıkarcı rejimin sürdürülmesinde önemli bir dayanak olmuştur. ABD'de kürtaja yönelik anayasal korumaları kaldıran yakın tarihli Dobbs Yüksek Mahkeme kararı da bu vahşi tarihin bir parçasıdır. Bu da Dobbs kararını iklim ve enerji politikaları açısından önemli kılmaktadır, zira iklim değişikliğine aşırı nüfus değil, bu çıkarcı rejimler neden olmaktadır.

Üremenin kontrol altına alınması, her türden maden çıkarma rejiminin sürdürülmesinde önemli bir dayanak olmuştur.

Feministler için çocuk sahibi olmak ve doğurmak, bu çocukları sağlıklı ve güvenli bir dünyada yetiştirebilmeyle yakından bağlantılıdır. Acımasızca hissedilen çevre ve iklim afetleri, ABD'de şimdi Dobbs sonrası zorunlu ebeveynlik durumuyla kesişiyor. Fosil yakıt şirketleri ve onların siyasi destekçileri, sağlam alternatif modeller oluşturulmadığı takdirde, ekonomik olarak zor durumdaki hanelere daha ucuz enerji vaat ederek bu yeni kesişen riskleri kullanmaya devam edeceklerdir.

Enerjinin maliyeti, "serbest" arz ve talep piyasasında ortaya çıkan tarafsız bir olgu değildir. Enerji, onu üreten emek ve malzemelerin değerinin düşürülmesi ve çıkarılması, tüketilmesi ya da kirletilmesi sırasında kamu ve ekolojik sağlığa verilen zararın maliyetinin yer değiştirmesi yoluyla daha ucuz hale getirilebilir. Bu nedenle, yaklaşmakta olan uluslararası güneş enerjisi e-atık krizinin de açıkça ortaya koyduğu gibi, "yenilenebilir" enerji mutlaka sürdürülebilir enerji anlamına gelmemektedir.

Daha ucuz enerji arayışı, bu yüklerin bedelini ödeyecek ve ödemesi gerekenlerin bireysel tüketiciler olduğu fikrini de pekiştirmektedir. Bunun yerine feminist enerji sistemleri, her türlü enerji üretiminin yaşam döngülerine içkin adaletsizliklerin adını koyarken, kamusal bir mal olarak yeterli enerjiyi sağlamaya çalışacaktır. Dünya üzerindeki pek çok insan yeterli enerjiye sahip değilken, Amerikan yaşam tarzı çok fazla enerji tüketiyor. Daha zengin, yüksek enerjili topluluklar için bu, müşterek alanların ve kamu mallarının artırılması; mamur çevrelerde her türlü hareketin teşvik edilmesi; pasif güneş enerjisi ısıtma tasarımları veya yerel olarak geliştirilen diğer çözümler yoluyla genel enerji talebinin azaltılması da dahil olmak üzere bu adaletsizlikleri hafifletmek için kolektif çabaları içerebilir.

Sonuç

Enerji konusundaki feminist fikirler ütopik değildir ancak kapitalist "sağduyuya" ters düşmektedirler. Elit politika yapıcılar, yeni fikirler ve yeni teknolojiler talep etmeye devam ediyor, ancak dünya adil bir geçiş için ne iyi fikirlerden ne de teknolojik araçlardan yoksun. Her yerde insanlar güzel alternatifler öneriyor ve bazı durumlarda inşa etmeye çalışıyor. Sorun şu ki, bu fikirlerin çiçek açmasına genellikle izin verilmiyor; güçlü çıkarlar tarafından engelleniyor, yetersiz finanse ediliyor veya kâr ve büyüme motivasyonlarıyla uyuşmadıklarından pratik olmadıkları gerekçesiyle reddediliyorlar. Feminizmin önerdikleri eleştirel bir teşhisin ötesindedir; aynı zamanda umutsuzca ihtiyaç duyduğumuz geleceğin adil, kapsayıcı enerji sistemlerini çizmek için araçlar sağlayabilir.

1 Bu makale autonomy.work web sitesinden alınmıştır: https://autonomy.work/portfolio/feminist-energy-systems/

2 Pembe yakalı işler: Kadın yoğun meslekler, erkeklerin yoğun olarak bulunduğu mesleklere oranla daha düşük ücret ve statü sunan, çoğunlukla düşük vasıf gerektiren ya da hiç gerektirmeyen, kariyer olanakları sınırlı enformel sektör işler (Howe, L:K 1978. Pink Collar Workers: Inside the world of women work’s. New York: Avon Books) -hemşirelik, öğretmenlik, hizmet işleri gibi.

3 ** Crip Teorisi: 21. yüzyılın ilk on yıllarında disiplinlerarası engellilik çalışmaları ve queer teori alanlarında gelişmeye başladı. Bu alanlar, çağdaş kültürlerde iktidarın ve normalleştirmenin karmaşık işleyişine, özellikle de modernite kurumlarının "normal" ve "anormal" arasındaki ayrımı nasıl somutlaştırdığına ve tortulaştırdığına ve "anormal" olarak kabul edilen öznelerin bu tür fikirlere nasıl karşı çıktığına dikkat çeker. Crip teorisi, İngilizce dilinde aşağılayıcı bir kelime olan sakat kelimesinin ıslahı ve yeniden icadı olan çok değerli crip kelimesine dayanmaktadır. Sakat, tarihsel olarak engelli bir kişi için (başlangıçta büyük ölçüde hareket bozukluğu olan engelli insanlar) acıma ya da küçümseme uyandırmak için kullanılmıştır. Küçük düşürmek, azaltmak veya acındırmak amacıyla dikkati atipik bir bedene çeken bir kelimedir. Sakatın olumsuzluğunu tersine çeviren crip, geri kazanılmış bir terim olarak, engelliliği veya engellileri küçültme veya değersizleştirme girişimlerine direnen, gururlu ve zaman zaman meydan okuyan bir kimlik belirteci olarak kullanılmıştır. (https://www.oxfordbibliographies.com/display/document/obo-9780190221911/obo-9780190221911-0109.xml)

Türkçeye çeviren: Ezgi Çelik 

Bu makale Ekolojik Yaşam dergisinin Enerji konulu 4. sayısında Ocak 2024'te yayınlanmıştır