Tüketim çılgınlığının, doğada yarattığı “erozyon”la yeraltı suyu da kurutuyor. Yanlış arazi kullanımı, hayvancılık ve yanlış tarım uygulamaları toprakları çölleştirirken, yağan yağmur suları erozyonla toprak kaybına neden oluyor. Dünyanın tatlı suyu % 0.5′e düştü. Türkiye ve Ortadoğu’da yeraltı su seviyesi her yıl 2-5 m arasında düşmekte. İnsanlar ceplerinden her yıl daha da artan oranda para vererek daha derin kuyular açtırıyor.
Akiferin daha derinlerinden su çekmeye devam etmek çözüm olmadığına göre, ne yapmalıyız?
Akiferi, geçirimsiz kayalar içinde suyun depolandığı alan olarak tanımlayabiliriz. Böylesi bir kaynağın oluşması için 500 yıl gerekiyor. Oysa çeşitli su hasadı yöntemleriyle her yıl artan oranda akiferi beslemek mümkün. Suyu bir döngü içinde kullanırsak su kıtlığı fobisinden kurtulabileceğimiz gibi aynı zamanda ekosistemi de onarmış oluruz. Hatta bu bir yurttaşlık bilinci ve sorumluluğu olmalıdır!
Döngü halinde suyu kullanmak ne demek?
Gelin, merkezi bir sisteme bağlı olmaksızın su kanallarını birileri kontrol etmeyecek ya da vanaları yerel ölçekte kendimizin kontrol edeceği bazı yöntemler üzerine biraz kafa yoralım. Elbette bunlardan bazıları belediyeler ve yerel yönetimler düzeyinde çeşitli düzenlemeler gerektireceği için karşılıklı yardımlaşma ve dayanışmayla olabilecektir.
Öncelikle, bir araziniz olduğunu ve gıdanızı kendiniz yetiştirmeyi planladığınızı varsayalım. Arazinin eğimine göre beşer ya da onar metre aralıklarla birbirine paralel su konturları (swales) oluşturabilirsiniz. 50cm-1m derinliğinde ve 1-2m genişliğinde değişebilecek birbirine paralel açılacak bu su arıkları su depomuz olacak göletlere bağlanabilir. Hendeklerin içi saman, odun, dal gibi suyu hızlı emebilecek yumuşak maddelerle doldurulacağından, hendekler boyunca dikeceğimiz meyve ağaçları, böğürtlen, çilek vb. gibi yer örtücüler suyla beslenebilecek, aynı zamanda suyu yeraltına doğal olarak enjekte etmiş olacaksınız. Bir başka deyişle akiferi beslemeye başlayacaksınız… Akıp giden suyun fazlası da göller ve daha sonra da dere ve nehirlere karışacaktır. Bu şekilde yalnızca su hasadı yapmış olmayacaksınız. Aynı zamanda araziyi de konturlar boyunca yeni dikeceğiniz meyve ağaçları ve çeşitli bodur ağaç ve çalılarla ekolojik olarak zenginleştirip errozyondan korumuş olacaksınız. Toprağın su ve rüzgar erozyonundan kurtulan üst katmanında yaşayan organizmalar size minnettar kalacak. Su, adeta bitkiler ve bitki kökleri arasında süzülüp giderken çeşitli mikrop bakteriler ve hendeklere koyduğunuz odunsu bitkiler vasıtasıyla mantarları selamlayıp, berrak aktığı için size teşekkür edecek. Deredeki kurbağalar, çeşitli sürüngenler, hatta kuşlar ve balıklar da bu minnettarlık korosuna katılabilir. Artık oradaki bizim dahi fark etmediğimiz ekosistem onarılma vasıtasıyla yeni canlılara evsahipliği yapmaya hazır hale gelecek. Bu ahenkli koroya katılacak canlıların birbiryle karşılıklı bağlantısını ise siz düşünün.
Bu da demektir ki, yaşadığınız her cm2 alana düşen yağmur suyu yeryüzünün damarları olan dere ve nehirlere, oradan da deniz ve okyanuslara tertemiz olarak ulaşacaktır. Öte yandan bu ekolojik restorasyon ve suyun döngüsel seramonisine hizmet etmeden hoyratça yaşamımıza devam edersek yurdumuzun da baş belası olan erozyon yüzünden yalnızca mil denilen siltli toprak yok olmayacak, aynı zamanda bozucu etki (disturbance) nedeniyle ekosistem tam anlamıyla şoka uğrayacaktır. Su konturları ve teraslama vb. yöntemlerle yağan her damla yağmur bu sayede toprakta yavaşlatılıp, gezdirilip, sonra da yeraltına emdirilmiş olacaktır.
Böylesi bir su yolu ekosistem restorasyonuna dünyadan örnek vermek gerekirse, Hindistan’da 70’li yıllarda Ridge Valley olarak bilinen vadiye uzanabiliriz. Binlerce dönümlük erozyona uğramış kurak bir alanın su havzası restorasyonu, yukarda bahsettiğimiz bu hendeklerde değişik setler kullanılarak (ki buna yerel dilde Johad deniyor) suyun arazide koşmasını değil yürümesini sağlamıştır. Çoluk çocuk beş yıl çalışarak ve köylerde tüm kararları köy meclislerinde alarak tepeden aşağıya koca bir vadiyi ağaçlandırıp çiftlik ve tarıma yeniden elverişli hale getirmişler.Hatta tepenin altında olanlar kendi arazilerine sıra gelene kadar suyun biteceği kaygısı kapıldıklarında, köy meclisindeki kadınlar devreye girerek eğimli bir arazide mantıki olarak mili durdurmanın en alttan değil en üstten başlaması gerektiğine insanları ikna etmişler. Bu, doğrudan demokrasinin merkezi olmayan yerel ölçekte karar alıp uygulamada katılımı ne denli artırabileceğini gösteriyor. Projede kadınların etkin olmasıyla çoluk çocuk yaşlı değişik yaş gruplarındaki insanların kendi ekosistem sorunlarına nasıl çözüm bulabileceklerinin bir işareti.
Su konturları kırsal kesim ya da bahçesi olanlar için de söz konusu olabileceğinden, bir de kentlerden örnek verelim. Oregon bölgesindeki Portland kenti ABD’de kamusal ekolojik alanların genişletilmesi gibi ekolojik anlamda radikal projelere önayak olan örnek bir yerleşim yeridir. 2011 yılında Portland Belediyesi “Kentte kim akiferi beslerse ödüllendirilecek” dedi. Proje ve uygulamalarıyla arazisinde ve evinde düşen her damla yağmur suyunu kentsel ortamda kirlenmeden toprağa enjekte ederek temizlemek, akiferi beslemek anlamına geliyordu… Buna okullar, iş yerleri, ya da caddelerde betonları söküp yollara, bahçelere delikli tuğla, taş çakıl, mıcır vb. yerleştirerek yağmur suyunun yeraltına nüfuzunu sağlamak da dahil. Buna, su geçirimli alanlar deniyor. Öteki türlü kentin asfaltlarından akıp giderken suyun kirlenmesi, rezervleri kirletmesi ve oradaki ekolojiyi öldürmesi söz konusu oluyor.
Bunun yanında yağmur bahçesi (rain gardens) projeleri var ki; bunlar arka ya da ön bahçelere okullar, hastane, hapishane ve kilise bahçeleri vs. dahil, kent tarımı alanlarında yağmur sularını absorbe edeceğiniz çukur bahçelerdir.Genelde arazinize göre şekil alacak biçimde hafif eğimli şekilde yapılır. Bu bahçelerde toprağa suyun geçirgenliği artırılacak şekilde 10-20 cm kalınlığında yumuşak bir katman oluşturulup sulak alan bitkileri dikilir. Bulardan bazıları gölgede yetişen şifalı otlar, bodur ağaçlar ve böğürtlenler olabilir. Yaşadığım Seattle kentinde, mahallemde koca bir vadide devasa bir yağmur bahçesi parkı yapıldı. Çünkü daha önceki yıllarda fazla yağmurlar nedeniyle evlere sel baskınları olmuş. Bakımını ve ağaçlandırmasını genelde gönüllüler, bir başka deyişle bilinçli ve sorumlu yurttaşlar yapıyor. Böylelikle mahallenin şimdi 10 dönüm kadar bir alandan tonlarca yağmur suyunu akifere indiren ve üstelik herkesin gidip dinlenebileceği bir park oluştu. İki yıl sonra da gittikçe artan flora ve fauna çeşitliliği gözlemeye başladık. Mahalleliler de hem sel baskını tehdidinden kurtuldu, hem de ekololojinin zenginleşmesiyle yaşam kalitelerini artırmış oldular.
Nehirler Özgür Akarsa Su Havzaları Beslenir!
ABD’de 2012 yılı birçok eyalette “nehir yılı” ilan edildi. Somon balığı yerli halkın (kızılderililer) temel besini olduğundan ekolojistlerce onlarca yıl süren kampanyalar yapılmış. Ne şans ki orada yaşadığım birkaç yıl içinde nehirlerin serbest akması kutlamalarına rast geldim. Yıllardır uğraşanlara binlerce teşekkür… Sonuçta hepsi olmasa da bir dizi nehir için baraj kapakları açılmış oldu.
Oysa yurdumuzda HES projeleriyle serbest akan derelerin önüne set çekilme seferberliğiyle film tersine işletiliyor. Esen neoliberal rüzgar dere ve nehirlerin özgürlüğünü engelleyerek yalnızca suyu özelleştirmekle kalmıyor. Böylece enerjiyi de tamamen kendi kontrolüne alarak istediği gibi zam yapabilme yetisine ulaşıyor. Yerin kılcal damarları olan dereler ve nehirlerin yalnızca akiferi beslemekle değil, aynı zamanda yeraltının da canlı bir ekosistemden oluştuğunu hesaba katmak gerekiyor.
Bolivya’da 1990’larda Dünya Bankası’nın yabancı yatırımcıları çekmek için başlattığı özelleştirme projeleri 20. YY’da Bolivya halkının başına çorap ördü. Çocuklar bulaşıcı hastalıklardan okula gidemez hale geldi. Yoksul halk için özel firmaların elinde olan içilecek temiz sudan edinmek çok pahalıydı. Su hakkı için mücadeleyi yükseltmekten başka çareleri kalmamıştı. Dünyaya seslerini duyuran yerliler ve yerel halkın direnişi üzerine pek çok belgesel yapıldı. En çarpıcılarından biri Hatta Yağmur’u Bile (Even the Rain İspanyolca adıyla También la lluvia)’dir. Cochabamba’da genellikle öğrenci ve yabancı imalat fabrikalarında açlık limitinde çalışanlar (sweatshop employees) dişlerini canlarına takarak yabancı-yerli sermayaye karşı sularının serbest bırakılmasını istediler. Binlerce insan günlerce sokaklarda su gibi en temel bir hak için kendilerine uygulanan şiddete maruz kaldı. Ama sonuçta su savaşçıları Türkiye’de de doğal gaz yatırımları olan ABD’li Bechtel firmasını kovmayı başardı.
Oysa kadim yerli kültüründe çocuklara daha doğduğu andan itibaren suyu toprağı nasıl koruyacağı öğretilir. Beyaz adam ise şimdilerde küresel iklim değişiminde karbon döngüsünden ne kadar para kazanacağının peşinde…
Görüldüğü gibi yaşadığımız yerin kötü su yönetimlerine ve kuraklığa mahkum olmak istemiyorsak çözümler üretmemiz mümkündür. Hatta bu yöntemlerle arazinizde birkaç yıl sonra pınarlar fışkırabilir. Yeni su toplama havzaları yaratmak ve var olanları iyileştirmek için radikal bir öneriyle yazımızı bitirelim. Yeraltı suları eğer içilebilecek durumdaysa sadece içme suyu olarak kullanılmalı. Sulama için yağmur suyu hasadı, gri su dediğimiz mutfak ve banyodan çıkan suyun biyolojik yöntemlerle iyileştirilerek tekrar kullanılması sağlanmalıdır. Hatta siyah su dediğimiz lağım suyu da buna dahildir… Sondajla sulama suyu çıkarılması durdurulmalı. Bu durum aynı zamanda arazi spekülasyonununu da azaltabilir. Öteki türlü canlı yaşamını yok eden küresel iklim krizinde bu sene suyu olan toprak birkaç yıl sonra susuzlukla yüzleşebilir. Gittikçe derinleşen kuyulara akıtılan paralar da susuzluğu kurtaramayacaktır. Ayrıca unutmayalım ki akiferden çekilen her damla su gelecek kuşakların hakkından çalmaktır. Yağmur suyu hasadı ve de o bölgeye ve iklimine dayanıklı ağaçlarla su yollarımızı onarmak mümkün!
* Yazar Jeofizik mühendisi kökenli olup ekolojik yaşam tasarımı pratiklerine ve bunları öğretmeye yönelmiştir.
Bu yazı, ilk olarak Deniz Magazin dergisinin Agustos 2013 sayısında yayınlandı.