İlk yazımda insani insan yapan iyi özelliklerinden söz ederken iyi ile kötünün nasıl ayırt edildiğini daha sonra tartışacağımızı söylemiştim. Burada öncelikle neyin iyi neyin kötü olduğunun insan yaşamı karmaşıklaştıkça değiştiğini ve sürekli daha ayrıntılı bir şekilde belirlendiğini belirtmek durumundayım. İnsanlığın ilk dönemlerine dönecek olursak iyi ile kötünün yalnızca geleneklerle, töreyle belirlendiği bir dönemi görüyoruz. Bu dönemde bu değerler günlük deneyimler içinde oluşuyor ve ardından gelen kuşaklar bunları sorgulamadan kabulleniyorlardı. Sözgelimi kavimler içindeki kan bağının en önemli, hatta kutsal değerlerden biri olması. Bu durum farklı halkları kanlı savaşlara sürüklediği ve tüm taraflara çok zarar verdiği halde sorgulanmadan kabul ediliyordu. Yine doğaüstü güçlere inanç bu şekilde oluşmaya başladı, çünkü bir kere inanç oluşunca bunların sorgulanmasına karşı büyük bir tepki oluşuyordu.


Toplum içinde siyasal ve dinsel otoritelerin oluşmasıyla ahlak kavramı ortaya çıktı. Ahlak, toplum içinde uyulacak belirli kurallar bütününü belirtiyor. Bu, geleneklerden farklı ve daha gelişmiş bir davranış normları sistemi. Gelenekler büyüklerden öyle görüldüğü için uygulanırken, ahlak kuralları ise genelde şu ya da bu şekilde kaynakları ile birlikte yazılı bir formdadır. Bu yazılı formun en yaygın şekli de din kitaplarıdır. Gelenekler tartışılmaz ve sorgulanmazken, ahlak kuralları tartışmaya tümüyle kapalı değildir. Ancak toplumsal gelişme bunların yorumlanmasını, değiştirilmesini gerektirdikçe, bu kilise gibi dinsel ya da benzeri otoritelerce yapılır. Bu yorumlama süreci dinsel kurumun hiyerarşisi içinde olur, toplumun katılımı söz konusu değildir. Dinsel otorite doğruya ve yanlışa karar verir.


Bunları aşan sistem ise etiktir. Etik, kökü antik Atina'ya değin uzanan bir sözcüktür. Esas olarak toplumsal ilişkilerde uyulacak davranış normlarının akıl yürüterek, tartışarak geliştirilmesi anlamına gelir. Her ne kadar günümüzde daha çok ahlak sistemi ya da bilimi anlamında kullanılsa da, bu kavram demokrasi ile birlikte ele alınmalı ve farklı bir davranış normları sistemi olarak algılanmalıdır. Bu da, etik toplumun temel unsuru olarak vurgulanan "etik"dir. Biraz daha açarsak etik toplum, insanın kendi yaşamına ilişkin kararları kendisinin akıl yoluyla verebileceğine inanan bir yapıya dayanan toplumdur. Doğrudan demokrasi ve akla dayalı açık tartışma bu kararların alınmasında temeldir. Günümüzde ise dinsel kurumlar yerlerini giderek laik toplumun kurumlarına bıraksa da böyle bir etik toplumun olanaksız olduğu söyleniyor. Çünkü deniyor, artık yaşadığımız sorunlar o denli karmaşık ki ancak bilim adamları ve yeterli teknik bilgisi olanlar bize doğruları gösterebilir. Üstelik bu denli karmaşık konuların herkesçe anlaşılması ve tartışılması, toplumun demokratik tartışma yoluyla ortak kararlar alması olanaksızdır deniyor. Oysa sözgelimi bir teknolojinin uygulanması sözkonusu olduğunda bilimin tarafsız olması sözkonusu değildir. Bu yönde bir karar ekonomik kriterlere göre, ya da insan sağlığına veya doğaya etkisine göre verilmek durumundadır. Bu etkenlerin hangisinin ne şekilde ve ne ağırlıkla değerlendirileceği ise tümüyle etik kıstaslara göre yapılmak durumundadır. Bu kıstaslar ise bu karardan etkilenecek insanlar tarafından belirlenmek durumundadır. Günümüzde bu kıstasların bütünlüğü gözardı edilerek, çeşitli bürokratik mekanizmalar aracılığı ile kararlar manipüle edilmektedir (gerek devlet gerek şirket bürokrasisi). Bu arada bilim de dinin yerini almakta ve alınan kararların ahlaki normlara uyduğunu kanıtlamak için kullanılmaktadır. Yapılması gereken bilim insanlarının çalışmalarına da temel olarak alınacak etik ilkelerin tüm toplumun katılımıyla yapılacak bir tartışma süreci sonunda belirlenmesidir.


Öte yanda böyle doğrudan demokratik bir toplumu yaratmak tabii ki kolay değildir. Geniş bir katılımla çok çaba sarfetmeyi gerektirir. Ancak bu doğrultuda çaba harcayanlar özgür bir toplumun kuruluşuna katkıda bulunmanın etik bir tercih olduğunu bilirler.

 

Sydney, 20 Mart 2004

* Bu yazı Avustralya'da haftalık Dünya gazetesi için yazılmış ve orada yayınlanmıştır