Öncelikle ücretli çalışma sistemleri nasıl her yerde her dönemde birbirinin aynı değilse, değişim gösteriyorsa, kölelik sistemleri de aynı şekilde çok farklılıklar gösteriyor. Kölelik denince çoğu insanın aklına 19. yüzyılda ABD’de ve Latin Amerika’da Afrika’dan zincirlenmiş olarak getirilen köleler geliyor. Oysa Milattan Önce 5. ya da 6. yüzyılda Atina’ya gidecek olursak çok farklı bir köle görüntüsü ile karşılaşabiliriz.


O dönemde köleler savaşta zorla ele geçirilen tutsaklar, korsanlarca kaçırılan insanlar ya da borçlarını ödeyemediği için köleliği kabul etmek zorunda olanlardan oluşuyordu. Bunlar genelde yaşadıkları yerden uzakta bir bölgede satılıyorlardı. Ancak o dönemde Orta Doğu’daki tüm halklar birbirine son derece karışmış oldukları için sokakta yürüyen birisinin köle olup olmadığını anlamak mümkün değildi. Zaten Atina’da nüfusun bir bölümünü diğer bölgelerden gelen Atina yurttaşı olmayan özgür insanlar oluşturuyordu. Bunlar genelde ticaret ve zanaat işleriyle uğraşıyorlardı.

Köleler ise yeteneklerine ve becerilerine göre politika dışında özgür yurttaşların yaptığı her işi yapıyorlardı. Sözgelimi memurluk özgür yurttaşların yapmak istemediği bir işti. Bir başkasının emrinde memur olarak çalışmak onların özgürlük anlayışına aykırı geliyordu. Yalnız devlet memurluğu değil bankalarda da ücretli işler, hatta müdürlük gibi görevler kölelerce ya da özgürlüğünü kazanmış eski kölelerce yapılıyordu. Hatta bu şekilde sonradan özgürleşmiş bir kölenin sonuçta banka sahibi olduğu biliniyor. Üretimde yer alan köleler özgür insanlarla birlikte çalışıyordu. Aslında zaten kölelik mutlak bir şey değildi. Farklı düzeylerde hakları kısıtlanmış köleler vardı. “Ücret getiren köle” denilen bazı köleler bağımsız yaşayıp, kendi adlarına iş alıp, kazandıkları paranın bir bölümünü sahiplerine veriyorlardı. Daha ilginci kölelerin polis olarak çalıştırılması ve özgür insanları koğuşturup, tutuklama yetkisiyle donatılmaları.

Kimi köleler özgürlüklerini kazanacak kadar para biriktirdikleri halde köle olarak yaşamayı sürdürüyorlardı. Kimi kölelerin yaşam düzeyi yoksul özgür insanlardan daha yüksek olabiliyordu. Ayrıca özgürlüklerini satın almak isteyen kölelere bu amaçla kredi açan kuruluşlar da vardı. Tabii bu görünüşe bakıp her kölenin iyi durumda olduğu sanılmasın. Hiç bir becerisi olmayıp, gümüş madenlerinde çok zor koşullarda çalışan ve para biriktirme şansı olmayan köleler de vardı. Ama bunlar Roma İmparatorluğunda olduğu gibi kölelerin önemli bir bölümünü oluşturmuyordu. Çoğu köle için özgürlük çok çok uzakta, ulaşılmaz bir şey değildi. Bu yüzden de Roma dönemine değin Yunanistan’da köle ayaklanması yaşanmadı. Köleler için eğitim alarak yeni beceriler edinmek ve daha çok para kazanarak özgürleşmek seçeneği daha çekiciydi.

Daha fazla ayrıntıya girmeden bu özet tabloyla bile bugünkü sistem ile Atina’daki kölelik sisteminin ne denli birbirine benzediğini görmek mümkün. Aradaki en önemli fark geri kalmış bölgelerden Atina gibi gelişmiş bölgelere insan akışının farklı yöntemlerle gerçekleşmesi. O tarihte bu, savaşlar, korsanlıklar, adam kaçırma gibi yöntemlerle oluyordu. Şimdi ise medya öyle bir gözboyama kampanyası yürütüyor ki, insanlar daha zor koşullarda yaşayacaklarını bilseler bile gelişmiş Batı ülkelerine çalışmaya gidiyor ya da tümüyle göç ediyor. Gittiğinde de belirli bir parayı birikterene kadar Atina’daki köleden farksız bir şekilde yaşıyor. Kaçak göç eden kimi Asyalılar, Atina’daki çoğu köleden daha zor koşullarda yaşamak durumunda kalabiliyor. Eğer belirli bir uzmanlığı varsa o zaman farklı bir statüye sahip olabiliyor.

Her iki sistemde de çalışanlara sınıf atlama yolu açılıyor ve böylece ücretli çalışanın ayaklanması ve şiddete başvurması engelleniyor. Aslına bakılırsa gelişmiş ülkelerin özgür yurttaşları da o dönemdeki kölelerden çok farklı konumda değil. Tek fark önce özgür olmaları ve sonra gönüllü olarak ev alıp, araba alıp kendilerini sürekli çalışmak zorunda bırakmaları. Köleler ise bu duruma ya borçlarını ödeyemedikleri için ya da zorla düşürülüyorlardı.

 

Sydney,  20 Mayıs 2005

* Bu yazı Avustralya'da haftalık Dünya gazetesi için yazılmış ve orada yayınlanmıştır