Yazar: Mine Yılıdırım

Et endüstrisinin doğaya zararı, her yıl yemek için öldürülen on milyarlarca hayvanla, yem üretmek için ormanların yok edilmesiyle, yaşam alanları yok edilen türlerin kaybıyla sınırlı değil.

Bitki bazlı gıdaların iki katından daha fazla kirliliğe neden olan et üretimi, gıda üretiminden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının yüzde 60’ından sorumlu.[1]

Et endüstrisinden kaynaklanan sera gazı emisyonları, toplam emisyonların en az %16.5’ini, yakın tarihli bazı araştırmalarla güncellenen hesaplamalara göre ise yüzde 28’ini oluşturuyor.[2]

COP27’de yer bulamayan bir emisyon kaynağı için büyük bir oran, değil mi?

Hayvan hakları savunucularının, et endüstrisini yakından takip eden araştırmacıların yıllardır ısrarlı ifşalarına rağmen, söz konusu yemek için öldürülen hayvanlar ve buna dayanan sermaye birikimi olduğunda, iklim aktivistlerinin ve çevre hareketinin bir kısmı bile, kuvvetli bir inkârın parçası haline geliyorlar.[3]

Bu inkârı nasıl yorumlayabiliriz? Küresel ortalama sıcaklıklar artmaya devam ediyor, geri dönüşü olmayan nokta (point of no return) olarak kabul edilen +1.5*C’ye hızla yaklaşıyoruz.

Ülkeler yakın gelecekteki sera gazı emisyon hedeflerini (ulusal katkı niyet beyanı, NDC) artıştan azaltım gibi faydasız ve gerçekçi olmayan taahhütlerin ötesine taşımamakta ısrarcı.

Ekosistemler küresel ısınma, habitat yıkımı, biyoçeşitlilik kaybı, kirlilik ve iklim afetleri nedeniyle devrilme noktasına hızla yaklaşıyor. Tüm bunlara rağmen, nasıl olur da toplam sera gazı emisyonlarının yüzde 28’ine neden olan et endüstrisinin bahsi iklim kriziyle mücadele etmek için toplandığını iddia eden uluslararası bir konferansta (ya da konferanslarda) geçmez?[4]

 

 

Görsel kaynak: https://www.nathanwatkinsdesign.com/  (Türkçeleştirip uyarlayan: Mine Yıldırım)

Peki nereden geliyor et endüstrisinin sera gazı emisyonları?

Bugün et endüstrisinin sera gazı emisyonları ve karbon ayakizi eşi görülmemiş bir düzeyde. Ve bu küresel endüstri esas olarak üç sera gazının emisyonundan doğrudan sorumlu:  Karbondioksit, metan, azot protoksit.

Et üretiminin karbon ayakizi: Enerji ihtiyacı + neden olduğu ormansızlaşma

Hayvanların fabrika-çiftliğe getirildiği andan öldürüldüğü ana kadar, yaşadıkları tüm süre boyunca, içine çekildikleri ilişkiler ağı, üretim süreçleri ve tüketim zincirlerinde ortaya çıkan emisyonlarda en büyük pay karbondioksite ait.

Binlerce hayvanın yaşadığı, çiftleştirilip üretildiği, sonra da öldürüldüğü bu sistemi, aşağıda detaylıca inceleyeceğimiz tecrit mekânlarının boyutu giderek büyüyor. Tecrit altındaki hayvan sayısı giderek artarken enerji ihtiyacı da artıyor.

Yaklaşık yarım kilogram kırmızı et üretmek için 107.482 Btu enerji gerekiyor.  Aynı miktarda domuz eti üretmek için gereken enerji 42.992 Btu; tavuk eti için ise 15. 013 Btu.[5]

Et üretiminin enerji kullanımı hesaplarken, üretim sürecinin tüm aşamaları, yani canlı ve duyarlı bir hayvanın markette pakette satılan bir et yığınına dönüştürülmesine kadar tüm süreçlerdeki enerji tüketimi dikkate alınıyor. Endüstriyel hayvancılığın maliyetlerini de şekillendiren bu temel et üretimi ve dağıtımı süreçleri arasında, en yüksek düzeyde enerji kullanımı gerektiren süreç ise, yem üretimi.

Kesim aşamaları, örneğin, ileri düzeyde makineleşmeye ve kimyasal kullanımına rağmen enerji tüketimi sıralamasında, en az enerjiye ihtiyaç duyan süreçlerden biri. Ne acı.

Yaşamları ıskartaya çıkarılan hayvanların, öldürülmesi de endüstri için maliyetsiz oluyor. Olabildiğince düşük maliyetlerle yaşamalarına izin veriliyor, en düşük maliyetli teknik ve yöntemlerle öldürülüyorlar, böylece onların kanları üzerinden büyüyen sermayeye son 60 yılın en yüksek kâr marjını kazandırıyorlar.

Enerji tüketimi sıralamasında yem üretiminden sonra ikinci sırada, “işleme” adı verilen süreçler geliyor. İşlenmiş et ya da yan ürün adı verilen bu etimsi gıdaların enerji ihtiyacı, kesim sonrası bozulmalarını engellemeden, soğutma, nakliyat ve dağıtım süreçlerinde hayli yüksek.

Tüm bu süreçlerin icra edildiği tesislerin enerji ihtiyacının ne kadar fazla olduğunu tahmin etmek zor değil. Ancak et üretimi süreçlerinin iklim krizinde oynadığı rol, ihtiyaç duydukları enerji miktarıyla sınırlı değil.

Yemek için öldürülen hayvanların yiyeceği yemin üretilmesi, hayvanların kesim için uygun yaşa kadar yetiştirilmesi, beslenmesi, sindirim ve boşaltım süreçlerinin tamamı, et endüstrisinin  karbon ayakizini oluşturuyor.

Metan, et endüstrisinin, özellikle ineklerin öldürüldüğü büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinin iklim krizine hediyesi olan, bir diğer sera gazı.

Metan emisyonlarının yüzde 40’ı et endüstrisinden kaynaklanıyor

Et endüstrisinin yüzde 40’lık bu devasa payını oluşturan ise, ineklerin sindirim süreçleri.

Metan, enterik fermantasyon adı verilen, geviş getiren memelilerin işkembelerinde gerçekleşen sindirim sürecinde açığa çıkıyor. Enterik fermentasyon sürecinde, ineklerin yediği yemdeki karbohidratlar mikroorganizmalar tarafından parçalanarak önce basit moleküllere ayrıştırılıyor. Metan, bu ayrıştırma işleminin sonucu, sindirimin yan ürünü.

İneklerin işkembesinde gerçekleşen mikrobiyal süreçlerle tamamlanan enterik fermantasyon sonucu oluşan metan iki yolla dışarı çıkıp atmosfere karışıyor: Osurma ve geğirme.

 

 

Görsel kaynak:Climate Science  (Türkçeleştirip uyarlayan: Mine Yıldırım)

Yem üretiminde kullanılan kimyasal gübrelerden kaynanlanan: Azot

Endüstriyel tarım ve hayvancılığın giderek artan emisyon oranlarıyla katkıda bulunduğu bir diğer sera gazı da, azot.

Karbondioksit ve metanla sera gazı emisyonlarına eşsiz katkılar yapan et endüstrisinin, azot emisyonlarından geri kalmaması beklenemezdi elbette.

Endüstriyel et üretiminden kaynaklanan azot emisyonlarının büyük kısmı, hayvanların beslenmesi için genişletilen tarım arazilerinde kullanılan kimyasal gübrelerden ve fabrika-çiftliklerin atık sorununu çözmemesinden, yani hayvanların dışkı ve idrarını doğaya zararsız biçimde tahliye etmemesinden kaynaklanıyor.

Üstelik nitrojen gübrelerin emisyonlarındaki N₂O, yani azot protoksit,  CO₂’den 300 kat daha kuvvetli bir sera gazı. Ama bir şansımız var: Metan ve karbondioksite kıyasla azot, atmosferde daha kısa sürede yok olabiliyor. En azından karbondioksit gibi yüzlerce yılda, ya da metan gibi birkaç on  yılda değil. Azot, birkaç yıl içinde atmosferde dağılabiliyor.

Et endüstrisi bugün olduğu gibi ekolojik maliyetlere ve hayvan hakları ihlallerine rağmen büyümesini sürdürürse, giderek genişleyen tarım arazilerinde kullanılacak kimyasal gübrelerin miktarı da artacaktır. İneklerin, domuzların ve kanatlı hayvanların bu kimyasal gübrelerle üretilen yemleri yemesi sonucu, dışkılarının da azot zengini olması da başlı başına bir sorun.

1 kg kırmızı et üretme sürecinde açığa çıkan azot zengini dışkıdan kaynaklanan azot kirliliği, aynı miktarda fasulye üretiminden kaynaklanan azot kirliliğinin tam 16 katı! [6]

Enerji kullanımı daha az, karbon ayakizi onlarca kat daha düşük, metan emisyonu neredeyse sıfır, azot kirliliğindeki payı (kimyasal gübre kullanmayı bırakırsak) sıfıra yakın olan, dahası SIFIR (0) HAYVAN öldürerek yapabileceğimiz bitkisel üretim dururken, NEDEN? Neden küresel et sermayesini beslemeyi sürdürelim?

Kuvvetli inkârların bizi taşıdığı yıkım ve öz yıkım karşısında sakin kalmak güç. Yine de sorularla devam edelim:  Peki,et endüstrisi derken nasıl bir hacimden söz ediyoruz?

Et endüstrisinin karbon ayak izinin nasıl bu denli büyük olduğunu anlayabilmek için endüstriyel et üretiminin mekânsal örgütlenmesine, üretim süreçlerine ve yemek için öldürülen hayvanların neyle beslenip, yaşamsal süreçlerini nasıl tamamladıklarına ve nasıl öldüklerine daha yakından bakmamız gerekiyor.

Bir sonraki yazıda, et endüstrisinin mekânsal örgütlenmesini, fabrika-çiftçiliğini ele alacağım.

İKLİM KRİZİ VE İNKAR YAZI DİZİSİ

COP27'de sesi duyulmayanlar: Yemek için öldürülen hayvanlar 

 

Bu yazı ilk olarak bianet.org sitesinde 23 Kasım 2022 tarihinde yayınlanmıştır