Küresel ısınmanın büyük ölçüde fosil yakıtların aşırı kullanımından kaynaklandığının ortaya çıkmasından bu yana enerji sorunu çevreciler ve ekolojistler arasında yoğun olarak tartışılıyor. Bu ısınmanın yarattığı iklim krizi giderek daha çok can kaybına, kentlerde ve kırsalda devasa yıkımlara yol açıyor. 2030'lara vardığımızda bu zararların artık sigorta edilemeyeceği yıllar önce yazıldı ve o noktaya doğru gidiyoruz. Zaten yoksul yığınlar için bu sigortaların da bir yararı yok. Onun ötesinde de biyoçeşitlilik kaybı tüm karmaşık canlılarla birlikte insan yaşamının varlığını tehdit edecek noktaya doğru gidiyor. Bu iklim felaketlerinin önüne geçebilmek için en yaygın dile getirilen çözüm, fosil yakıt tüketimine yenilenebilir enerjiye geçilerek son verilmesi. Ancak endüstriyel kapitalizmin dayattığı mevcut tüketim toplumunu sürdürerek böyle bir çözümü yaşama geçirmek mümkün mü? Ya da ABD ordusunun yılda 78 milyon varille, 5 buçuk milyon nüfuslu Norveç'ten ya da 20 milyon nüfuslu Romanya'dan daha fazla petrol tükettiği bir dünyada bunları konuşmak anlamlı mı? Bu yazıda bu sorunları ve ekolojik alternatifleri farklı boyutlarıyla tartışmaya çalışacağım

Toplumsal ekoloji bir çok toplumsal ve ekolojik sorunla birlikte doğayla uyumlu bir yaşamın nasıl gerçekleştirileceği sorusunu gündeme getiriyor. Burada öne çıkan önemli konulardan birisi de teknolojiye bakış açısı. Kimileri teknolojiyi tümden reddederken kimileri de ekolojik krizden kurtuluşu yalnızca teknolojik yeniliklerde görüyor. Bu yazıda teknolojiye toplumsal ekoloji açısından bakmaya ve kimi temel sorulara yanıt bulmaya çalışacağım.

Sadece mega ölçekli, teknoloji yoğun bir yaklaşımın mevcut fosil yakıt bağımlı enerji altyapımıza uygulanabilir bir alternatif olabileceğine inananların bir başka girişimidir.

Yazar:  Brian Tokar

[San Fransisko] Körfez Bölgesi'ndeki Lawrence Livermore Ulusal Laboratuarı'ndaki araştırmacılar, kısa bir süre önce dramatik bir bilimsel ve mühendislik atılımıyla, küçük bir reaktör kabına doğrudan enjekte edilenden daha fazla enerji üreten bir nükleer füzyon reaksiyonu üretme konusunda uzun zamandır amaçlanan hedefe ulaştılar. Hemen ertesi gün, siyasi yelpazedeki uzmanlar bu buluşu enerji üretiminde yeni bir çağın habercisi olarak lanse ediyor ve sınırsız, düşük etkili füzyon enerjisinin geleceğinin belki de birkaç on yıl uzakta olduğunu öne sürüyorlardı. Ancak gerçekte, ticari olarak uygulanabilir nükleer füzyon, 1980'lerde kapalı -yani güneşte ya da bir bombada meydana gelmeyen- füzyon reaksiyonunun ilk kez başarıldığı zamankinden son derecede küçük bir şekilde daha yakındır.

Bakkalınızdan Linux isteyin

Başka bir dünya yok. Mümkünse bu dünyada başka bir yaşamı birlikte kurgulayacağız. Doğal ekolojiye benzeyen özgür yazılım eko sistemi incelemeye değer. Şimdi bilimin yöntemini bilimden daha çok sahiplenen özgür yazılımcılara destek olma zamanı.

Tehdit ekonomisinin itaat paradigması özgür yazılımcılar tarafından bozuldu. Özgür yazılım bir tehdit içermez. Bilgi, ürün size paranızın/gücünüzün ölçüsünden, kimliğinizden bağımsız olarak sunulur. Sizin katkınızla ürün fiziken de sizin olur.

Halkların özgür yazılımı kendi yerellerinde geliştirmeleri gerekiyor... Hem küresel aklın katkısını yerelinize taşıyacaksınız, hem de küresel merkezlere gücünüzü akıtmayacaksınız...Sahip olma sözcüğünün belki en güzel hali özgür yazılıma sahip olmanızdır.

Free Education

Özgür yazılımcılar için eğitim ticari bir fırsat değil. Onlar için eğitim merak ettikleri anda başlıyor. Bu merak ürünü tanıma, işlevi anlamaya çalışma ve etrafı bu anlamda dinlemeyle sürüyor ve hiçbir kağıt parçası sizi herhangi birisi yapmaya yetmiyor.

Bugün insanlık, 1950’lerden itibaren, yaklaşık yarım asırdır nükleer enerjinin doğa ve insan üzerindeki telafi edilmesi mümkün olmayan etkileriyle yüz yüzedir. 1940’larda Hiroşima katliamı için düğmeye basan zihniyet, 1957’de İngiltere’deki Winscale, 1970'lerde Kuzey Amerika’daki Tree Miles İsland, 1986’daki Çernobil faciası ve en son 30 Eylül 1999'daki Tokamiura Kazasına da neden olan zihniyettir. Bu nükleer faciaların en sonuncusu Tokaimura kazasının, dünyanın en gelişmiş teknolojilerinden birine sahip olan Japonya’ da gerçekleşmiş olması, bir kez daha nükleer enerjinin en "ileri" teknolojilere sahip ülkelerde dahi ne kadar tehlikeli olduğunun canlı bir kanıtıdır.