Çeviri

  • Başka Bir Dünya Mümkünmüş Gibi Yaşamak: Hoşçakal David Graeber!

    Yazar: Daniel Fischer

    David Graeber,  babasının Anarşistlerin yönettiği Barselona'da bir Lincoln Tugayı gönüllüsü olarak anlattığı deneyimleri dinleyerek büyüdü, ardından ünlü bir antropolog ve organizatör oldu. Çok daha adil bir dünyanın mümkün olduğuna dair ömür boyu süren bir inanca göre yaşadı. Annesi kısa bir süre için sendika yapımı Broadway müzikali ‘Pins and Needles'ın baş şarkıcısı olmuştu. Babası ve annesi, raflarını radikal olasılıklar hakkında kitaplarla dolduran Yahudi işçi kitap kurtlarıydı. 1961 doğumlu Graeber şöyle hatırlıyordu:

    “Çocukluk yıllarımda evde çok kitap vardı, ama neredeyse hiç eleştirel kitap yoktu. Demek istediğim, eminim ebeveynlerimde Kapital vardı, en azından birinci cildi, ama dünyanın ne kadar korkunç olduğu hakkında çok az kitapları vardı. Çok sayıda bilimkurgu, çok fazla tarih ve bol miktarda antropoloji kitabı vardı. Bence şöyle düşünüyorlardı: 'Dokuzdan beşe kadar çalışarak bu sistemin kendim için ne kadar berbat olduğunu deneyimliyorum; bunu okumama gerek yok; varolmanın diğer yollarının nasıl olabileceğini okumak istiyorum.'"

  • Anarşizm ve İspanya Devriminde İktidar Sorunu

    Yazar: Murray Bookchin

    Bugün anarşizm radikal çevrelerde le mot du jour [günün sözcüğü] haline geldiğinde, anarşiye dayalı bir toplumla sosyal ekolojinin ilkelerine dayalı bir toplum arasındaki fark açıkça belirginleşir. Otantik anarşizm her şeyden önce bireysel kişiliğin tüm etik, siyasal ve toplumsal bağlardan özgürleşmesi arayışıdır. Fakat bunu yaparken tüm devrimcilerin toplumsal bir ayaklanma döneminde karşısına çıkan, çok önem taşıyan ve çok somut olan iktidar konusuna yönelmekte başarısız olur. İktidarın nasıl kazanılacağı ve özgürlükçü bir toplumda eşit bir şekilde nasıl dağıtılacağına yönelmektense, anarşistler iktidarı ele geçirilmemesi, imha edilmesi gereken özü itibarı ile kötücül bir şey olarak düşünürler. Örneğin Proudhon bir zamanlar iktidarı hiçbir sınır olmaksızın böleceğini ve tekrar böleceğini söylemişti, ta ki sonuçta var olmaya son verene kadar. Proudhon, bireyin üzerinde otorite uygulayan yönetimin en küçük bütünlüğe kadar indirgenmesi gerektiğine yönelik iyi niyet beslemiş olabilir, ancak bu saptama iktidarın var olmasının gerçekten sona erebileceğini, yerçekiminin ortadan kaldırılabileceği mefhumu kadar saçma olan bir yanılsamayı devam ettirir.

  • Hayvan Haklarının Belirsizlikleri

     Yazar: Peter Staudenmaier

    Hayvanların özgürlüğünün devrimci politikanın tamamlayıcı bir parçası olduğu görüşü, Avrupa ve Amerika’nın her yerinde çağdaş radikal çevrenin önemli bir kesimi tarafından sorgulamaksızın kabul edilir. Anti-kapitalist ve anti-otoriter hareketler içinde yer alan yetenekli ve kendini adamış eylemcilerin birçoğu hayvan hakları kampanyaları ile politik olgunluk dönemlerine girdiler ve bazı çevrelerde vegancılık ve hayvanların özgürlüğü gerçek muhalefetin zirvesi olarak düşünülmektedir.[1]

  • Konfederalizmin Anlamı

     

    Yazar: Murray Bookchin

    Çok az argüman, yüz-yüze katılımcı demokrasi durumuna karşı çıkmak için bizim “kompleks bir toplumda” yaşadığımız iddasından daha etkili bir şekilde kullanılmıştır. Bize modern nüfus merkezlerinin taban düzeyinde doğrudan karar vermeye izin vermek için fazla büyük ve nüfusça yoğun olduğu söyleniyor. Ve ekonomimiz ticaretin ve üretimin karışıklıklarını çözmek için, muhtemelen, çok “küresel” dir. Günümüzün ulusgeçişli, genellikle yüksek derecede merkezileşmiş toplumsal sisteminde, devlet içinde katılımı artırmanın, bürokratik kurumların etkinliğini azaltmanın politik ve ekonomik yaşam üzerindeki halk kontrolünün ütopik “lokalist” tasarılarını geliştirmekten daha iyi olduğu tavsiye edilir.

  • Faşist Ekoloji

     Yazar: Peter Staudenmaier

    “İnsanlığı doğadan, hayatın bütünlüğünden ayırmanın onun kendi yıkımına ve ulusların yokoluşuna sebep olduğunu anlamış bulunuyoruz. İnsanlık ancak hayatın bütünlüğüne yeniden eklemlenmek suretiyle güçlü olabilir. İşte bu, çağımızın biyolojik yükümlülüklerinin temel direğidir. İnsanoğlu tekbaşına düşüncenin odağı olamaz artık, olsa olsa hayatın bütünlüğüdür düşüncenin odağı… Hayatın bütünlüğüyle bağlantı kurmaya yönelik çabalar, içine doğduğumuz doğanın kendisiyle birlikte Nasyonal Sosyalist düşüncenin en derin ve doğru özüdür”(1).

  • Kadınlar ve Demokrasi Geleneği (1. Bölüm)

    Yazar: Janet Biehl

    Pek çok gelenekte olduğu gibi Batı demokrasi geleneği de hiç bir zaman katışıksız bir olgu olmamıştır. Tarihsel olarak, demokratik katılım ve yurttaşlık genelde küçük bir azınlığın ayrıcalığı olagelmiştir. Ancak demokrasi geleneği bir bütün olarak ele alındığında, Ernst Bloch'un "umut ilkesi" -insan aydınlanmasında bir parıltı- dediği şeyin bir parçası ve radikal toplumsal değişim dönemlerinde sıkça özgürlüğün ve toplumsal eşitliğin yeni olanaklarını aydınlatan bir deniz feneri olmuştur. Bu nedenle, tarihsel pratikteki eksikliklerine karşın, bir ideal olarak, yüzyıllar boyunca özgürlüğe kavuşmuş bir dünyaya dair en değerli umut kaynaklarından biri olagelmiştir. Bu umut, her ne kadar geleneğin kaynaklandığı yer olsa da, Batı ile sınırlı kalmamıştır. Bunun örneğini Pekin'deki Tiananmen Alanı'na dolan ve Batı modeli bir demokrasi isteyen halk göstermiştir.

  • Kadınlar ve Demokrasi Geleneği (2. Bölüm)

    Yazar: Janet Biehl

    SAVAŞÇI TOPLUM OLARAK POLİS

    Tıpkı bazı günümüz feminist yazarlarının Atina polisinin ortaya çıkışından önceki kabilesel ve akrabalık organizasyonları çağını (yanlışlığını gördüğümüz gibi), her nasılsa, “kadınsı” olarak değerlendirmeleri gibi, feminist teorisyen Nancy Hartsock da polisin demokratik kurumlarını, bir şekilde doğasından kaynaklı olarak kadınlara zararlı görür. Hartsock polisi insanın toplumsal örgütlenme tarihinde anıtsal bir sıçrama olmaktan uzak bir şey olarak, sadece savaşçı Bronz Çağı’nın bir devamı olarak görür. Inanılmaz bir şekilde onun demokratik toplantılarını, Atina’lı erkeklerin üzerinde savaşın değerlerini ve faziletlerini sergilemeye devam ettikleri son dönem Bronz Çağı savaş alanlarından bir parçacık daha iyi bir şey olarak görür: “Ona katılanlar yalnızca birbirlerine yabancı değil, düşmandırlar”. Hartsock’a göre bu doğru olduğu sürece demokrasinin kendisi -kesinlikle Atina’da idare edildiği gibi- örtük bir şekilde kadınlara tersti: poliste der, “yurttaşın ruhunu koruyabileceği yegane yol mümkün olduğu kadar…kadınları uzak tutmaktı”(23).