Fikirlerin Gücünü Kutluyoruz: Murray Bookchin'i Saygıyla Anma
Murray Bookchin'in doğumunun yüzüncü yılını kutlayan kızı Debbie'ye, hatırasını onurlandırmak ve devrimci mirasını yansıtmak için bir dizi eski arkadaşı, öğrencisi ve yoldaşı katıldı. Roar Magazin'de yayınlanan bu anmadan bazı bölümleri sizin için çevirdik.
Debbie Bookchin
Benim için babamın kalıcı mirası, toplumsal sorunlara getirdiği diyalektik düşünce biçimidir: Doğayı ve toplumu süreç içinde, hiçbir zaman durağan olmayan bir şekilde görme dürtüsü; her şeyi yalnızca oldukları gibi değil, dönüşme potansiyelleriyle birlikte değerlendirmek. Doğumunun 100. yıldönümünde, asla umutsuzluğa kapılmamamızı, dünyayı yeniden yaratmak için düşüncelerin gücünü kutlamamızı isterdi; kendimizi, kardeşlerimizi, komşularımızı ve arkadaşlarımızı eğitmeye devam etmemizi ve hepsinden önemlisi fikirlerimizi hayata geçirerek onun mirasını devam ettirmemizi isterdi.
"Kırsal mahalle” olmamız yetmez, köylerimizi tüm haklarıyla geri istiyoruz!
Çiftçi Sen basın açıklaması
Kendi bütçeleri, karar organları, otlak ve meraları, araçları, mal varlıkları olan köy tüzel kişiliklerinin asgari ölçüde de olsa demokratik bir yapısı vardı. 2012 Kasım’ında “Bütünşehir/ Büyükşehir Belediye Kanunu” adıyla bilinen kanunla beraber bu tüzel kişilikler ortadan kaldırıldı. Merkezi iktidar ve bağlandıkları belediyeler köy tüzel kişiliklerinin malı olan tarla, otlak, mera ve yaylak alanlar da dahil 16.082 köyün her türlü mal varlıklarına el koyup bütçelerine gelir elde etmek için sattılar. Köylerin kendi olanaklarıyla var ettikleri içme suyu kuyu ve tesisleri de belediyelerin su hizmetlerinin malı oldu.
Küresel Yıkıma bir Alternatif: Eko-sosyalist Paradigma
Gün geçmiyor ki bakir kaldığını düşündüğümüz bir doğa parçasına göz dikilmesin ve yeni bir yıkım projesi ortaya çıkmasın. Bu yeni bir maden, taş ocağı, enerji üretimine yönelik bir proje ya da bir altyapı projesi veya suyu kontrol etmeye ve tekel altına almaya yönelik bir HES olabilir. Küresel düzeyde bir yıkımla karşı karşıyayız. Bu bir yanda iklim krizinin derinleşmesi, öte yanda da giderek yok olan biyolojik çeşitlilik anlamına geliyor.
Fikret Başkaya, son kitabı Eko-sosyalist Paradigma'da bu yıkıma yol açan nedenleri analiz ediyor ve buna bir çözüm önerisi getiriyor: "komünist topluma giden yol". Öncelikle komünizme yeni bir tanım getiriyor. Geçmişteki ekonomik indirgemeciliği aşarak, "doğayla uyumlu", "paranın ve patriyarkanın, bugünkü anlamda devletin ... olmadığı ... bir üretim ve yaşam tarzını" içererek tanımı genişletiyor. Vurguyu devlet eliyle yukarıdan aşağıya kurulacak bir topluma değil; müştereklere, kaybedilen ortak yaşam alanlarının yeniden kazanılmasına yapıyor. 20. yüzyıl solunun kapitalist modernizmi sorun etmediğini söylüyor. Reel sosyalizmin, sosyalizmi üretim yarışına indirgeyerek bir ütopya zaafına yol açtığını ortaya koyuyor. Oysa "kapitalist barbarlık sadece sosyal kötülükleri azdırmakla kalmıyor, doğa tahribatını da derinleştiriyor. ... bir uygarlık krizi ortaya çıkarmış durumda."(1)
Modi ve Hindistan’da Tarihin En Büyük Genel Grevleri
26 Kasımda tarihin en büyük genel grevi, yaklaşık 250 milyon kişinin katılımıyla Hindistan'da yaşandı. Batı basını genelde bunu görmezden gelirken, grev Türkiye'de yalnızca kimi sol basında yer aldı. Bu yazıda başka bir dönemde olsa dünyayı sarsacak bu olayın neden görmezden gelindiği üzerine kafa yormaya çalışacağım.
Çığır açan ya da yeni bir dönemi başlatan gelişmelere kimi bölgeler ya da ülkeler liderlik ederken başka bazı bölgeler ya da ülkeler ise bu gelişmeleri çok geriden izleyebiliyor. Tarih boyunca bu hep böyle olagelmiş. Bu bazen yıkıcı politikalardan uzak kalmayı sağlayabiliyor. Sözgelimi neoliberal politikaları 1980'lerde uygulamaya başlayan Güneydoğu Asya ülkeleri 1997 Asya mali krizini yaşadılar ve bundan en çok etkilenen onlar oldu. Hindistan ise kısa süreli bir yavaşlama yaşamış olsa da ekonomisi daralmadan krizi atlattı. Ama geriden takip etmenin de kendine özgü sorunları ve açmazları var.
Kadın rolleri gıda özgürlüğünün neresinde?
Kadın, gıdaya tohumdan sofraya kadar olan tüm yolculuğunda emek veriyor. Kırsalda toprağı olmayan kadın gündelikçi ya da mevsimlik işçi iken, özellikle gelişmiş ülkelerde genç kadınların kentte ilk işi garsonluk oluyor.