İnsanlığın ortak geleceği KURUTULAN Meke Gölü ve su altında BIRAKILAN köyler mi?
Doğu Karadeniz’de Rize ve Artvin çevresinde geçtiğimiz günlerde meydana gelen sel felaketi ve Konya göller bölgesindeki Meke Gölü’nün kuruması bize neler söylüyor?
Başlıkta büyük harfleri özellikle yazdım. Çünkü bir süredir Antroposen’e (insan merkezli yaşam) kafa yoruyorum. Yalnızca küresel iklim değişikliği kapsamında değil, aynı zamanda insanın doğayla iletişiminde nelerin etken olduğunu düşünmeye çalışıyorum. Çünkü doğa pasif bir özne değil. Kendi içindeki evrimi insan eliyle hızlandırılabiliyor ya da yavaşlatılabiliyor. Doğanın kendi etkileriyle olan devinimi; endüstri devrimi sonrası ve özellikle son 60 yıl içindeki insan faaliyetleri sebebiyle oldukça tahripkar bir şekilde ilerlemiş durumda.
Koronavirüs ve Tetiklediği Krizler
Koronavirüs tüm dünyayı etkiliyor ve herkes kaygı içinde. Bu kaygıyı anlamamak mümkün değil, ama kaygının yalnız sağlıkla ilgili olmadığını çok boyutlu bir krizle karşı karşıya olduğumuzu da saptamak gerekiyor. Eve kapanmak durumunda olan insanlar yalnız virüs kapıp hastalanmaktan değil, hatta daha çok gelecekten kaygılanıyorlar.
Dolayısıyla hem bireysel perspektifle hem toplumsal mücadele açısından bu çok boyutlu krizler yumağını anlamak önemli. Bu yazıda iç içe geçen bu krizleri küresel bağlamda birbirleriyle bağlantıları içinde ele almaya çalışacağım.
Evrensel bir Hayvan Hakları Yaklaşımı İçin
Ekoloji temelinde politikalar geliştiren gruplar ve toplumsal hareketler açısından giderek karmaşık bir sorun haline gelen konulardan biri de hayvan hakları sorunu. Bu konu kimisi hayvan haklarını, kimisi hayvan özgürlüğünü kimisi de hayvan sömürüsünü gündeme getiren farklı grupların yarattığı tartışmalarla kafa karışıklığına yol açıyor. Sorunu karmaşıklaştıran bir nokta da kimi durumlarda yaban hayvanlarının varlığının evcil hayvanlar tarafından tehdit ediliyor olması. Ekolojik açıdan bakıldığında et üretimine karşı çıkmakta ekolojistlerin hayvanları savunan tüm gruplarla ortak bir noktada buluşması kolayken; faytonların yerine motorlu araçların konulmasını savunan gruplar, bir de bu durum yeni yapılaşmayı ve rantı artıracaksa, işleri çetrefilli hale getiriyor.
Şimdi farklı üretme, farklı tüketme ve farklı düşünme zamanı
Pandemi nedeniyle yakın gelecekte hükümetlerin ve toplumların alacağı kararlar geleceğimizi belirleyecek. Bu, yalnızca düşük karbonlu yaşamlar yaratmaktan daha öte bir şey olmalı: Sosyal adaletin her alanına ışık tutabilecek türden…
Yıllardır ekoloji ve toplumun işleyişine kafa yoran biri olarak ben de “insan doğanın parçası olmayı bilmezse doğa ne yapacağını bilir” diyenlerdenim. Son zamanlarda daha da sıklaşarak doğanın kendi iç döngüleriyle yarattığı dinamikler, insanın doğa üzerindeki egemenliğine büyük ya da küçük ölçekte ‘dur’ diyor. İklim krizi nedeniyle ekstrem kuraklık, sel felaketi vb olaylar kitlesel zorunlu iklim göçlerine neden olmaya başladı. Ancak koronavirüs pandemisi şimdi bize küresel ölçekte başka şeyler söylüyor.
Devrimi Yeniden Tasarlamak
İnsanlığın, doğal ve organik olan Komün yaşamından köleci devletli yaşama zorla geçirilmesi bir karşı devrimdi. İhtiyacımız olan (hatta zorunlun olan) ise, insan yaşamını günümüz somutunda yeniden komünleştirmek. Bu da ancak içinde yaşadığımız devletli sistem olan kapitalist emperyalizmi yok edecek kalıcı, toplumsal bir devrimle mümkün. Zira günümüze kadar sayısız köle ve köylü isyanları, kapitalist dönem de de büyük devrimler komünal inşa için yeterli ve kalıcı olamamıştır.