Solun Geleceği
Yazar: Murray Bookchin
Yirminci yüzyıl başlarına kadar, Sol olağanüstü bir düşünsel kapsamlılığa ve örgütsel olgunluğa erişmişti. O zamanlar solculuk denildiğinde, genellikle, değişen ölçülerde Karl Marx'ın çalışmalarından etkilenmiş sosyalistler anlaşılırdı. Orta Avrupa'da durum özellikle böyleydi, fakat sosyalizm Doğu Avrupa'da popülist fikirlerle ve Fransa, İspanya ile Latin Amerika'da sendikalizmle de iç içe geçmişti. Birleşik Devletler'de ise bu fikirlerin tümü birbirine karışmıştı, Eugene V. Debs'in Sosyalist Partisi'nde ve Dünya Endüstri İşçileri Sendikası'nda (IWW) olduğu üzere.
Birinci Dünya Savaşı arifesinde solcu fikirler ve hareketler o denli gelişmişti ki, kapitalizmin ve hatta bizzat sınıflı toplumun varlığına ciddi olarak meydan okuyan bir güce sahip göründüler. Enternasyonal'de geçen "işte bu nihai çatışmadır" sözü yeni bir somutluk ve doğrudanlık kazandı. Kapitalizm, dünyanın sömürülen sınıflarının, özellikle de endüstri proletaryasının ayaklanmasıyla karşılaşmış göründü. Aslında İkinci Enternasyonal'in kapsamı ve devrimci hareketlerin Batı'daki gelişimi göz önüne alındığında, kapitalizm emsalsiz bir uluslararası toplumsal ayaklanmayla karşı karşıya gibiydi. Birçok devrimci, politik olarak olgun ve iyi örgütlenmiş bir proletaryanın toplumsal yaşam ve gelişim üzerindeki bilinçli kontrolü en sonunda ele alacağına ve varlıklı bir azınlığın seçkinci çıkarları yerine çoğunluğun genel çıkarlarını sağlayacağına ikna olmuştu.
Ekolojik Krizin Sosyal Psikolojisi
Ekolojik Krizin Sosyal Psikolojisi: Ekolojik Krizin Ortaya Çıkışında ve Çözülüşünde Sosyal Psikolojik Süreçlerin Rolü Üzerine Kısa Bir Not 1
Giriş
Bugün insanlar olarak birbirimizle ve doğayla kurduğumuz ilişkinin sorunlu olduğunu söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Yüzümüzü nereye çevirsek toplumsal ve ekolojik sorunlarla karşılaşıyoruz. Bir yanda sosyal eşitsizlik, yoksulluk ve sömürü, öte yanda biyoçeşitliliğin kaybı ve iklim krizinin yarattığı toplumsal ve ekolojik sorunlar. İçinde yaşadığımız kapitalist sistemi bu krizlerden ayıramayacağımız gibi “doğaya hükmetme düşüncesine” neden olan hiyerarşik sistemleri ve tahakküm ilişkilerini de denklemin dışında tutamayız. Zira doğayı kaynak deposu olarak kabul eden ve insanın “refahı” için doğayı sömürmeyi ve tahakküm altına almayı meşrulaştıran toplumsal ve politik ilişkileri sorgulamadan bu krizden çıkamayacağımız açık.
Yangın Ekonomisi Değil, Yangın Ekolojisi
Akdeniz’deki yangınlarda yalnızca arılar değil, tozlaşmayı sağlayacak meyve sinekleri dahi yandı. Yerel biyoçeşitliliği geri getirmek için merkezi olana değil, yerel seslere kulak vermeliyiz.
Ağustos ayında birbirinin peşi sıra gelen yangınlar bölge insanını perişan etti. Gelecek yıllara hazırlanmak için tüm bunlardan hem doğa hem de canlılar adına ne dersler çıkarmalıyız, şimdi ona bakalım.
2019 yılında bir türlü söndürülemeyen ve tüm Avustralya kıtasını etkileyen yangınlarda oradaydım. Bazı günler adeta adanın tümü yanıyor, son dileklerimi yakınlarıma iletebilir miyim korkusunu yaşadığım günler olmuştu… Bu yaz Türkiye’de yaşadığımız yangınlar onunla kıyaslanır ölçüde değildi. Fakat her yangın başlı başına korkunçtur. Marmaris tarafında, yaşadığım yere yakın olan yangınlarda benzeri bir korku ve çaresizliği hissettim. Özellikle geceleri yanan canlıların et kokusunu duymak en kötüsüydü.
Nereden Geliyor Bu İnsan Sevmezlik?
Son yıllarda dünyanın çevre felaketleriyle altüst olması nedeniyle insan merkezli yaşama Antroposen adı kondu. Ancak çoğu insanın ağzına pelesenk olmuş bir deyiş var; “Dünyayı bu duruma insanlar getirdi.” Her insanı aynı kefeye koyarak tüm insanlık dünyayı bu hale getirdi demek ne derece doğru? Bu durumda insanlı doğanın hepsi suçlu duruma düşmüyor mu? İnsansız olan doğa ise vahşi doğaydı.
Oysa bu işin iki yüzü var; bir yanda bilinçli olarak doğayı maddi kaynak deposu olarak gören kapitalist zihniyet. Diğer tarafta (azınlık da olsa) dünyayı tüm canlılar için yaşanılır kılmaya çalışan sorumluluk sahibi insanlar. Özellikle son yirmi yıldır, çevre avukatları, ekosid denilen doğa kıyımlarının uluslararası suç kapsamına alınması için çalışmalarını hızlandırdılar. Yaşayan ekosistemleri gerek zehirli atıklarla gerek orman katliamlarıyla yaşanmaz kılan eylemlere ekosid adı veriliyor.
Yangınlar, Liyakatsizlik ve Basiretsizlik
Yazar: Erol Malçok
Günlerdir Türkiye’de ve dünyanın birçok ülkesinde çok büyük yangınlar var. Diğer ülkelerin çoğu, yangınlar üzerine komplo teorileri üretmek yerine yangınları nasıl söndüreceğine ve bir daha olmaması üzerine kafa yorarken, Türkiye yangını söndürmenin olanaklarını çoğaltmak yerine sürekli sabotaj teorileri üretiyor.
Örneğin yüzölçümü bizden çok daha küçük olan Yunanistan yangın söndürme uçağı sayısını 38’den 51 adede çıkartmış durumda. Bizdeki durumu ise hepiniz biliyorsunuz, sayının ne kadar yetersiz olduğu günlerdir tartışılıyor.