‘Muhafazakâr demokrasi’ den ‘Otoriter demokrasi’ ye AKP’nin Çevre politikası ve Ekoloji mücadelesi
Giriş
AKP’li yıllar boyunca çevre politikasını değerlendirdiğimizde tüm resmi belgelerde ve yetkililerin söylemlerinde “sürdürülebilir kalkınma” lafzının hatırı sayılır bir ağırlığı olduğu görülmektedir. Dahası “sürdürülebilir kalkınma” söyleminin sadece retorikte kalmadığını AKP hükümetleri dönemindeki on yıllık bir süreçte uygulana-gelen neo-liberal politikalar ile çevre politikalarının bir nevi tamamlayıcısı olarak ön plana çıktığını söyleyebiliriz.
Küreselleşmenin Sonu mu?
ABD'li elitlerin hazırladıkları 2030 yılına yönelik küresel eğilimler raporunun açıklandığı bugünlerde ilerici ve devrimcilerin de kendi öngörülerini tartışmasında ve kamuoyuna duyurmasında yarar var diye düşünüyorum. Aslında ABD'nin açıkladığı eğilimlerin bir çoğu daha önce AB'nin 2030 küresel eğilimler raporunda zaten vardı. Detaylara girmeye hiç niyetim yok ama ABD'nin raporu Çin'in yakın bir zamanda dünyanın en büyük ekonomisine sahip olacağını kabul etmesi açısından ilginç. Çünkü daha 4 yıl önce yayınlanan 2025 raporu Çin'in 2025'te ikinci ekonomi olacağını öngörüyordu. 2008'de yaşanan durgunluğun bir çok kişi için kafa açıcı olduğu buradan anlaşılıyor.
Devrimci Halk Hareketleri Tarihi
Murray Bookchin daha çok özgürlükçü ve ekolojik bir toplum için mücadeleyi öngören toplumsal ekoloji düşüncesini geliştirdiği yazıları ve kitaplarıyla biliniyor. Bookchin 1980 yılına kadar yayınlarında ekolojik sorunları analiz etti, kapitalizmin yarattığı ekolojik krizi vurguladı ve bu krizi aşmaya yönelik politikalar geliştirdi. 1981'de yayınlanan Özgürlüğün Ekolojisi kitabı ile de bu politikalara antropolojik ve felsefi bir temel oluşturdu. 1995'te yayınlanan Toplumsal Ekolojinin Felsefesi yapıtında ise diyalektik doğalcılık felsefesini açıkladı.
Anarşizm ve İspanya Devriminde İktidar Sorunu
Yazar: Murray Bookchin
Bugün anarşizm radikal çevrelerde le mot du jour [günün sözcüğü] haline geldiğinde, anarşiye dayalı bir toplumla sosyal ekolojinin ilkelerine dayalı bir toplum arasındaki fark açıkça belirginleşir. Otantik anarşizm her şeyden önce bireysel kişiliğin tüm etik, siyasal ve toplumsal bağlardan özgürleşmesi arayışıdır. Fakat bunu yaparken tüm devrimcilerin toplumsal bir ayaklanma döneminde karşısına çıkan, çok önem taşıyan ve çok somut olan iktidar konusuna yönelmekte başarısız olur. İktidarın nasıl kazanılacağı ve özgürlükçü bir toplumda eşit bir şekilde nasıl dağıtılacağına yönelmektense, anarşistler iktidarı ele geçirilmemesi, imha edilmesi gereken özü itibarı ile kötücül bir şey olarak düşünürler. Örneğin Proudhon bir zamanlar iktidarı hiçbir sınır olmaksızın böleceğini ve tekrar böleceğini söylemişti, ta ki sonuçta var olmaya son verene kadar. Proudhon, bireyin üzerinde otorite uygulayan yönetimin en küçük bütünlüğe kadar indirgenmesi gerektiğine yönelik iyi niyet beslemiş olabilir, ancak bu saptama iktidarın var olmasının gerçekten sona erebileceğini, yerçekiminin ortadan kaldırılabileceği mefhumu kadar saçma olan bir yanılsamayı devam ettirir.
Toplumsal Ekoloji ve Komünalizm
Küresel ısınmanın ve iklim değişikliğinin tüm şiddetiyle kendini hissettirdiği bir çağda yaşıyoruz. Somali ve Afrika’daki büyük kıtlık, dünyanın pek çok yerindeki kuraklık, seller, tufanlar yaşadığımız yüzyılın ortalarında sıradan olaylar olmaya aday gibi görünüyor. Öte yandan milyonlarca insanı yerinden yurdundan söküp atan iklim değişikliklerinin yanı sıra yoksulluk, savaşlar, sosyal adaletsizlik ve etnik-dini çatışmalarla da daha sık karşılaşacak gibiyiz. Hangi aşamasında olursak olalım, kapitalizmin içinde yaşadığımız gezegeni yok etmekte, toplumsal ve psişik yaşamımızı büyük oranda yoksunlaştırmakta ve bir yok oluşa doğru sürüklemektedir. Kapitalizmin gerek bireysel gerek toplumsal gerekse doğal dünyayı kısırlaştırdığı çok açık.