Hayvan Haklarının Belirsizlikleri
Yazar: Peter Staudenmaier
Hayvanların özgürlüğünün devrimci politikanın tamamlayıcı bir parçası olduğu görüşü, Avrupa ve Amerika’nın her yerinde çağdaş radikal çevrenin önemli bir kesimi tarafından sorgulamaksızın kabul edilir. Anti-kapitalist ve anti-otoriter hareketler içinde yer alan yetenekli ve kendini adamış eylemcilerin birçoğu hayvan hakları kampanyaları ile politik olgunluk dönemlerine girdiler ve bazı çevrelerde vegancılık ve hayvanların özgürlüğü gerçek muhalefetin zirvesi olarak düşünülmektedir.[1]
Günümüzde Kapitalizm ve Büyüme
Ekonomi 21. yüzyıl insanı için kaçınılmaz olarak sürekli üzerinde düşünülen bir alan. Neredeyse her gün elimizdeki ya da kazandığımız parayı nasıl kullanacağımızı, neyi nasıl alıp tüketeceğimizi düşünüyoruz. Şu ya da bu ürün yerine diğerini alırsak ne kadar kazancımız olur? Ya da market yerine pazara gitmek bize ne kazandırır? ve diğer sorular. Eğer yeterli birikimimiz varsa işimiz daha da zor. Bu birikimi yatırım araçlarıyla mı değerlendireceğiz? Yoksa yeni bir bilgisayar, araba veya ev mi alacağız gibi sorular için saatlarce hatta günlerce düşünmemek elde bile değil. Çünkü geleceğe ilişkin belirsizlikler yanlış kararların çok pahalıya mal olmasına yol açabilir. Tüm toplumun bu gibi konulara harcadığı vaktin ekonomik değeri hesaplanabilmiş olsa belki de ulusal gelir ikiye filan katlanır.
Ekoloji Gıda ve Ekonomi Üçgeni
Uzun yıllardır toprak ve gıda ilişkinmi yaşadığım her yere taşıyorumgittiğim her ülkeye taşıyor ve mümkünse ilk elden öğrenmeye çalışıyorum. Yazıma Brezilya Topraksızlar Hareketinden (Movimento dos Trabalhadores Rurais Sem Terra) genç akademisyen bir kadın Janaina Stronzake'nin geçen sene Seattle'daki bir konuşmasıyla başlamak istiyorum. Ben bir Topraksızlar Hareketi çocuğuyum . 2011 yılı itibariyle Brezilya da 350 000 topraksız köylü aile var.
Anadoludan And Dağlarına Ekofeminizm
Yeni İnsan Yayınevi'nden çıkan Kadınlar Ekolojik Dönüşümde, çok sesli ve çok kültürlü bir kadın ve ekoloji kitabı. Kitapta, Anadolu'da sandığında tohum saklayan ninelerimizin deneyimlerinden And dağlarındaki Bolivyalı yerli kadınların şifacılığına kadar pek çok farklı deneyime rastlamak mümkün.
Fikret Başkaya ile Söyleşi
Fikret Başkaya ile çok boyutlu, bir çok konuyu konuştuğumuz bir söyleşi yaptık.
Emet Değirmenci: Bildiğim kadarıyla siz Türkiye'de ekolojik krizi toplumsal krizin bir parçası olduğunu dillendiren ilk Marksistsiniz. Bu farkındalığa çok önce nasıl vardınız?
Fikret Başkaya: 1960- 1970 onyılı Birleşmiş Milletler Örgütü tarafından ‘birinci kalkınma on yılı' ilân edilmişti. Poitiers Üniversitesinde [Fransa] doktora öğrencisi olduğum yıllardı. Birleşmiş Milletler Örgütü o zaman Kanada başbakanı olan Lester B. Pearson başkanlığında bir komisyondan ilk onyılın bir değerlendirmesini istemişti. Hocam Prof. Jean Gabillard da benden Pearson Raporu'yla ilgili bir çalışma yapmamı istemişti. Pearson Raporu ve Azgelişmişlik başlığını taşıyan bir memoire hazırladım. Yaptığım çalışma işlerin yolunda gitmediği, sarpa sardığı sonucuna varıyordu. Kalkınma sorunuyla ilk yüzleşmem o çalışmayla oldu. Bu yaptığım ilk akademik çılaşmaladan biriydi. Diğeri de ‘Küba'da Planlamaydı'. Daha sonra "Azgelişmiş Ülkelerde Sayayileşme" başlığını taşıyan bir dokora tezi hazırladım. Tez de, olup-bitenlerin eleştirel bir değerlendirmesiydi. Yaptığım çalışmalarda kalkınma sorununa eleştirel bakıyordum ama itirazım bizzat kalkınmaya değil, onun kapitalist sistem dahilinde imkânsızlığı üzerineydi. 1980'lerin başından itibaren "sosyalist" denilen kalkınma modelinin de kapitalist kalkınma modelinden bir farkı olmadığını düşünmeye başladım. Zira her ikisi de daha çok üretim daha çok tüketim hedefine kilitlenmişti, üstelik her ikisi de ekolojik veçheyi dikkate almıyordu. 1984 yılında François Partant'ın ünlü eseri Kalkınmanın Sonu'nu Türkçeye çevirdiğimde kalkınma konusundaki görüşlerim daha da netleşti. 1994 de "Kalkınma İktisadının Yükselişi ve Düşüşü adlı kitabı yazdım. O dönemden sonra kabaca şu düşüceye ulaşmıştım: 1. Mevcut haliyle ‘kalkınma' denilen bir yutturmacadan ibarettir, tam bir saçmalıktır ve mümkün değildir; 2. Ekolojik veçheyi dikkate almayan bir kalkınma mümkün ve arzulanır değildir; 3. Her seferinde daha çok üretmeyi ve tüketmeyi hedef alan bir insan toplumunun bir geleceğinin olması mümkün değildir. Velhasıl sosyal krizle ekolojik kirizin birbirini besleyip azdırdığı sonucuna vardım.