Ücretli Kölelik
Öncelikle ücretli çalışma sistemleri nasıl her yerde her dönemde birbirinin aynı değilse, değişim gösteriyorsa, kölelik sistemleri de aynı şekilde çok farklılıklar gösteriyor. Kölelik denince çoğu insanın aklına 19. yüzyılda ABD’de ve Latin Amerika’da Afrika’dan zincirlenmiş olarak getirilen köleler geliyor. Oysa Milattan Önce 5. ya da 6. yüzyılda Atina’ya gidecek olursak çok farklı bir köle görüntüsü ile karşılaşabiliriz.
Ulus ve Ulusçuluk
İnsanlık kabile toplumlarından krallıklara ve kent uygarlıklarına geçtiğinde farklı etnik kökenlerden gelen insanlar birarada yaşamaya başladı. Krallıklarda bir kavim diğerlerini boyunduruk altına aldı, kimi kent uygarlığında ise farklı kavimlerden insanlar eşitlik içinde yaşadı. Bu dönemde kimi despot krallar ya da imparatorlar zaman zaman bir kavmi tümüyle yok etmeye çalışmışlarsa da genel olarak etnik kimlikler birbirlerinin dillerine, kültürlerine karışmadan yaşadılar. Roma İmparatorluğunda yıkılmaya yakın dönemde paganların zorla hıristiyanlaştırılması, İslamın zorla yayılması bunun diğer istisnaları olarak ortaya çıktı.
“İşe Yürüyerek Git” Günü
Şu anda bu yazıyı okuyan kaç kişinin haberi vardı bilmiyorum ama, 5 Kasım günü “İşe Yürüyerek Git” günüydü. Avustralya Yayalar Konseyi tarafından başlatılan bu olay her yıl duyurulup, kutlanmaya çalışılıyor. Kamuoyunda ne denli yankı bulduğu ise kuşkulu.
Bilgisel Kapitalizm
Kapitalizm başlangıçta diğer ekonomik sistemlerle birlikte varoldu. Tarım ekonomisi farklı kurallarla yürürken, zanaatkarların yaptığı üretim ve ticaret, pazar ekonomisi içinde sermaye birikimi yarattı. 18. yüzyıldan başlayarak endüstriyel kapitalizm dediğimiz makinalaşmış, merkezi üretime dayalı kapitalizm egemen olmaya başladı. İkinci Dünya savaşından sonra geliştirilen teknolojiler ise daha önce düşünülemeyecek boyutta bir otomasyonu ve üretim patlamasını olanaklı kıldı.
Doğrudan Demokrasi
Geçen yazımda kişisel olarak verdiğimiz kararların kendi yaşamımızda ve toplumsal değişimde önemine değinmiştim. Ancak, aslında daha önemli olan bir noktayı sonraya bırakmıştık. O da yaşamımızı etkileyen bir çok kararın toplumsal olarak alınıyor oluşu. Bunlara politik kararlar da demek mümkün, ama bu kararların birçoğu bizden çok uzaklarda ve hatta politik karar verme mekanizmalarının da dışında bir takım mekanlarda veriliyor. Yine daha önceki bir yazımdan örnek verecek olursak, taşıt araçlarını geliştirmeye yönelik araştırmaların fosil yakıtlara mı, yoksa yenilenebilir enerji kaynaklarına mı dayanacağına Ford, GM gibi bu alanda tekel haline gelmiş bir kaç şirket karar veriyor. Hükümetler bu konularda teşvik politikaları uygulayarak bir yön vermeye çalışır gibi görünse de, bu teşvik politikalarının belirlenmesinde bu tekeller çok etkili oluyor. Bir başka örnek de tohum ve tarım ilaçları üreten şirketler. Bunlar bizim adımıza karar verip genetiği değiştirilmiş bitkilere yatırım yapıyorlar ve riskleri kolayca gözardı ediyorlar.